İzmir’de bir süredir özellikle Karşıyaka, Konak, Buca gibi kent merkezindeki ilçelerde çöp birikme krizi yaşanıyor. İlçelerde her gün toplanmayan çöpler konteynerlerden taşarak sokaklarda birikiyor.
Kötü bir görüntüye neden olan bu birikme, koku, sinek gibi halk sağlığını olumsuz etkileyen sonuçlar olarak karşımıza çıkmaya başlarken, son günlerde bazı mahallelerden sayıları artan fare sürüleri fotoğrafları da gelmeye başladı.
CHP’li belediyelere, partili seçmenin de tepkisi artmış durumda.
Belediyelerse çöp bertarafıyla ilgili bazı sıkıntılara işaret ederek yurttaşlardan “sabır” ve “zaman” istiyor.
İzmir’de haftalardır süren bu sorunu TKP İzmir İl Başkanı Tuğçe Sezen Gedik’e sorduk.
5393 sayılı Belediye Kanunu’na göre, çevre sağlığı, temizlik ve katı atık hizmetlerini yürütmek belediyelerin asli görevleri arasında. Bu açıdan, kendi sınırları içinde katı atıkların toplanması, taşınması, ayrıştırılması, geri kazanımı, depolanması ve ortadan kaldırılmasından ilgili belediye sorumlu.
Büyükşehirlerdeki iş bölümünün, 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ve Atık Yönetimi Yönetmeliği ile düzenlendiğini görüyoruz.
Mevzuata göre, çöpleri toplamak, toplanan çöpleri “aktarma istasyonu” adı verilen ara noktalara taşımak ilçe belediyelerinin görevi.
Aktarma istasyonundan çöpün nihai olarak depolanacağı ya da bertaraf edileceği tesislere götürülmesi, işlenmesi ve bertarafı ise, doğrudan büyükşehir belediyelerinin sorumluluğunda.3
Ancak, büyükşehir belediyeleri hem “büyükşehir katı atık yönetim planı” yapmakla hem de Atık Yönetimi Yönetmeliğinin 8. maddesinin (2/c) bendi doğrultusunda “İlçe belediyeleri tarafından … Yönetmelik kapsamında yürütülen çalışmalarda koordinasyonu sağlamak ve desteklemekle” görevlidir aynı zamanda. Bu nedenle, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin (İzBB) yönetim planını işler hale getirmek ve ilçe belediyelerine “destek” olmak görevi bulunduğu unutulmamalı.
Maalesef sorun çok daha derin ve çok katmanlı. İşin özünde, İzmir’in günlük atık miktarını karşılayacak sürdürülebilir bir altyapının, özellikle de bertaraf tesislerinin olmaması yatıyor.
Bugün İzmir’de 3 tane katı atık bertaraf tesisi faaliyet gösteriyor. Bunlar, Bergama, Aliağa, Foça, Kınık ve Dikili ilçelerinin çöplerinin toplandığı Bergama Entegre Katı Atık Yönetim Tesisi, Beydağ, Kınık, Kiraz, Bayındır ve Ödemiş ilçelerine hizmet veren Ödemiş Entegre Katı Atık Yönetim Tesisi ile İzmir’in geri kalan ilçelerinin çöplerinin toplandığı Harmandalı Katı Atık Düzenli Depolama Sahası.
Bir de, bertaraf tesisi niteliği taşımayan, kimi zaman aktarma istasyonu kimi zaman ise düzensiz katı atık depolama alanı olarak kullanılan Tire Düzensiz Döküm Sahası var.
Üç farklı bertaraf tesisi, bir tane de düzensiz depolama alanı olmasına rağmen, belediyeler tarafından İzmir genelinde toplanan atığın önemli bir bölümü sadece Harmandalı Düzenli Depolama Alanı’na gidiyor.
Ancak Türkiye’nin ilk düzenli depolama alanı olan Harmandalı’nda, hem kapasite aşılmış hem de saha mahkeme kararıyla kapatılmış durumda.
Şu anda, ilçe belediyeler çöpü toplasa bile, Büyükşehir Belediyesi’nin onu götüreceği ve işleyeceği bir “son durak” artık neredeyse yok.
Hal böyle olunca da, İzmir Büyükşehir Belediyesi, çöpleri transfer istasyonlarından bir sahaya götüremedi. İlçe belediyeleri, geçici de olsa çöp toplayabilecek alanları bulunmadığı için, çöpleri toplamadı ve çöpleri konteynerlerin yanında bıraktı.
Harmandalı Düzenli Depolama Alanı, heyelan riski taşıyan, yerleşim alanlarına yakınlığı nedeni ile başta koku olmak üzere çeşitli halk sağlığı sorunları taşıyan bir saha. Bu özellikleri nedeniyle de davaya konu edildi. Ve mahkeme, sahanın risk taşıdığını belirterek Haziran 2023’te kapatma kararı aldı.
Yani, kapatma kararı yaklaşık 2 yıl öncesine ait aslında.
Ancak, kapatma kararının temyizi için İzmir Büyükşehir Belediyesi üst mahkemelere başvuruda bulunulmuştu. Bu iki yıl hem temyiz başvurularının sonuçlanması ile geçti hem de büyükşehir belediyesi, sahada çöp depolamaya devam etti.
Normalde, çöp depolama işleminin durması gerekirdi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da, bu durumun farkındaydı. Ancak göz yumdu. Sadece, Harmandalı’nda çevre izin ve lisans belgesi bulunmadığı için, 2025 Haziran’ında, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne göstermelik bir ceza kesti.
Gelinen son aşamada, Danıştay tarafından, 4. İdare Mahkemesi’nin kapatma kararını onayladı ve Harmandalı’nın kapatılması kesinleşti.
Çöp krizi de, bu karar sonrasında her yerde hissedilir hale geldi.
Kapatma kararının kesinleşmesi üzerine, İzBB Başkanı Cemil Tugay ve AKP milletvekilleri arasında bir temas yaşandı. AKP’nin yönlendirmesi ile de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından “geçici” olarak yeniden açıldı.
Bu açıdan, verilen “geçici” açma kararı, mahkemenin kapatma kararının arkasından dolaşan bir karar niteliği taşıyor. Daha da önemlisi, mahkeme kararlarının siyasi baskı ile aşılmasını ve önemsizleştirilmesini eleştiren CHP, kendisini bağlayan bir konuda, mahkeme kararını “göz ardı” edebiliyor. Hem de bunu, ilginç bir şekilde, AKP’nin desteği ile yapıyorlar.
Üzerine, son 2 yıl içinde bile, neden bir adım atmadıklarını da açıklamıyorlar.
Burada ciddi bir plansızlık olduğunu görüyoruz.
Uzun bir süre, Harmandalı’nda, setler yaparak kapasiteyi arttırmaya çalıştılar. Ardından, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından, Yamanlar’da yeni bir tesis yapılması gündeme getirildi. Bu tesis, hem dönemin Karşıyaka Belediye Başkanı’nın itirazı hem de vatandaşlar tarafından açılan mahkeme süreçleriyle karşılaştı.
Mahkeme sürecinin ardından tesisin yapılmasının önü açılmışken, belediye başkanı değişti ve yeni yönetim tesisin Menderes’te olması gerektiğini savundu. Sonra, Menderes’te bir tesis yapılmasına AKP’nin karşı çıktığı, kimi izinlerin verilmesini engellediği haberlerini okuduk.
CHP’de belediye başkanları arasındaki rekabet, AKP ve CHP arasında, esas olarak rantı kimin bölüşeceğine dair bir kavgadan beslenen atışma, sürece yayılan belirsizlikler ve yer seçimindeki kararsızlıklar derken, bugünkü krizin taşları adım adım örüldü.
Bilimsel bir yaklaşımı esas almayan, gündelik ve popülist taleplere yoğunlaşan bir yaklaşımın, ancak böyle sonuç verebilirdi zaten.
Çok kritik bir noktaya işaret ettiniz.
Önce yaşanan durumu anlatmak gerekli. Birçok ilçe belediyesinde çalışanlar aylardır maaşlarını alamıyor. Bu nedenle, sendikalar ile belediye başkanları arasında sürekli olarak görüşmeler oluyor. Görüşmelerde de, belediye başkanları, ödemelerin yapılacağı bir tarih sözü veriyor.
Ama söz verilen tarih geldiğinde, belediye başkanları ya yine maaşları yatırmıyor ya da yatırmaları gerekenden çok daha azını yatırıyorlar. Ülkenin içinden geçtiği koşullarda da, çalışanlar açık bir şekilde bir geçim derdi yaşıyor. Bu tablo da, çalışanlar arasında büyük bir huzursuzluk yaratıyor, normal olarak. Duydukları rahatsızlığı dile getirmek için de, eylem yapıyor işçiler. Bu eylemlerde de, çöplerin toplanmaması, en görünür ve en etkili olanlardan biri.
Bu sefer, yapılan eylemler, çöp depolama alanından kaynaklı olarak krizin yaşandığı bir dönem ile çakıştı. Bu noktada da, İzBB Başkanı ve ilçe belediye başkanları, uyanık davranarak bir hamlede bulundular. Altyapı eksikliklerinin ve planlama hatalarını perdelemek için, medyayı da kullanarak, sorumluluğu işçilerin üzerine yüklemeye çalıştılar. 3 aydır maaşlarını alamayan işçilerin eylem yapmaları, kimilerince sanki suçmuş gibi gösterildi.
Oysa katı atık bertaraf tesisi sorunu çözülmüş olsaydı, kısa süreli bu işçi eylemleri geçici bir aksama yaratabilirdi ama çöp yığınlarında bu boyutta birikim oluşmazdı ve sağlık riski de ortaya çıkmazdı.
Evet, ilçe belediyelerinin bir ekonomik sıkıntı yaşadığı açık. Ancak, bunun nedeninin çalışan maaşları olduğu ise doğru değil.
Birçok belediye başkanı, önceki dönemki belediye başkanından borç ile devralmış belediyeleri. Bakın, Karşıyaka Belediye Başkanı Yıldız Ünsal, neredeyse tüm açıklamalarında, “Önceki dönemden günümüze gelen zorlu bir ekonomik süreç yaşıyoruz” diyor.
Önceki belediye başkanı kim? Şu anda İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı olan Cemil Tugay. Karşıyaka Belediyesi, şu anda, Tugay’ın bıraktığı borçları ödemeye çalışıyor.
Büyük bir çoğunluğu, belediyelerin kendisi tarafından yapılabilecekken, ihale ile özel şirketlere yaptırılan işler yüzünden. İçlerinde çokça gereksiz harcama var. Üzerine, iktidar tarafından çıkarılan SGK borçları yüklenmiş.
Bir açıdan, mali bütçenin dengelenmesi gerektiği doğru. Ama tüm belediyelerde ihaleler devam ediyor. Bu mekanizma devam etsin diye de, yüksek faizler ile bankalardan borç alıyor belediyeler. Meclis kararlarına bakın. Belediye başkanları, sürekli olarak, borçlanma yetkisi talep ediyorlar. Özel şirketlere para aktarılıyor durmadan. Ancak, sıra çalışanların maaşlarına gelince, “para yok” deniyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi işçilerinin, toplu iş sözleşmeleri sürecinde yaptığı eylemlerde de vurgulamıştık. Personel giderleri, belediyelerin bütçelerinin yüzde 30’unu, belediye iştiraklerinde ise bütçenin yüzde 40’ını geçemez. Zaten geçmiyor da. Ancak, belediyeler bu konunun üzerinden atlıyorlar. Özel şirketlere para aktardıkları büyük dilimden bahsetmek istemiyorlar çünkü.
Özel şirketlerin olmazsa olmazıdır şikâyet etmek. Hakedişlerini zaman zaman geç alıyor olsalar da, bu gecikmeyi hesaba katarak maliyetleri yüksek tuttuklarını söylemezler hiçbir zaman. Ya da, alacakları için, belediyelerin mülkiyetindeki arsaların şirketlere devrinin yapıldığını da söylemezler. Daha fazlasını istedikleri için, bu yakınmaları doğal gelir onlara. O yüzden, üzerinde çok durmaya gerek olmadığını düşünüyoruz.
Somut örneklere gelince… Çöp krizi ile başlamıştık ve oradan devam edelim. Birçok ilçe belediyesinin, çöp toplama araçlarını satın almak yerine kiraladıkları ve bunun için çok yüksek meblağlar ödedikleri biliyoruz.
Mesela Karşıyaka Belediyesi, 2021 yılından bu yana, çöp aracı kiralanması için 4 tane ihale gerçekleştirmiş. Bu ihaleler için de, en az 335 milyon TL’yi aşkın bir ödeme yapmış. En az diyoruz çünkü sözleşmelerde, fiyat farkı verileceği yazıyor. Bu, araçlar için sözleşmede tanımlanan günlük çalışma süresi aşıldığında, yapılacak ödemenin de artması demek.
Bu ödemenin sadece araç kirası için olduğunu, işçilik ve akaryakıt ücretlerinin belediyeye ait olduğunu da not edelim.
Karşıyaka Belediyesi, aynı parayla, çöp kamyonu filosu oluşturabilirdi. Nasıl mı?
Bugünlerde, Devlet Malzeme Ofisi’nin internet sitesinde, en pahalı çöp kamyonunun fiyatı 6,5 milyon TL. Enflasyon farkını bir kenara koyalım. 2021 yılından bu yana şirketlere ödenen para, en az 50 tane araç satın alınmasına yetiyor.
Peki, Karşıyaka Belediyesi’nin şu anda kaç çöp arabası var dersiniz? Karşıyaka Belediye Başkanı Yıldız Ünsal’ın, Ege’de Son Söz gazetesine verdiği bir röportajdan aktaralım: “… sadece 2 tane …”
İşte kamu kaynakları böyle harcanıyor. Özel şirketler zengin ediliyor. Ve işin ilginç tarafı, o şirketler, kimilerinin iddia ettiği gibi “serbest piyasa”nın izin verdiği şekilde çeşitlilik göstermiyor.
Karşıyaka Belediyesi’nde, 2021 yılından bu yana ihaleleri alan iki şirket var: ALTAŞ ve ÇEVLOG. Her iki şirketin de yönetim kurulları, aynı isimlerden oluşuyor: Şeref Bülbül, Yılmaz Koç ve Diren Üykü. Bu üç isim, CHP tarafından yönetilen birçok belediyede, araç kiralama ihalelerini kazanan isimler.
Farklı bir şekilde ifade edelim: Patron Şeref’e, Yılmaz’a ve Diren’e olan para, Karşıyaka Belediyesi işçisi Şeref’e, Yılmaz’a ve Diren’e yok.
Katı atık hizmetlerinin tamamının, herhangi bir taşerona ve özel şirkete devredilmeksizin, doğrudan kamu tarafından yapılması ile başlamak gerekli işe.
Sonrasında, katı atıkların yerinde ayrıştırılması ile devam edebiliriz.
Şu anda, yerinde ayrıştırma işleminin, tüm katı atıklar için yapabilmeleri çok zor. Çünkü Entegre Katı Atık Yönetim Tesisleri’nin yapım ve işletmeleri, atıklardan biogaz, elektrik ve kompost üreten özel işletmelere verilmiş durumda. Bu işletmeler de, “hammadde”lerinin azalmaması için yerinde ayrıştırmayı tercih etmiyorlar.
Sonrasında, transfer noktaları ve katı atık bertaraf tesisleri yeniden organize edilmeli. Büyük ölçekli ve uzak mesafelerdeki katı atık bertaraf tesislerinden vazgeçilmeli, orta ve küçük ölçekli tesisler tercih edilmeli. Böylece, katı atıkların taşınmasından kaynaklı maliyetler de azaltılmış olur.
Elbette, orta ve uzun vadede, atık oluşumunun azaltılması da sağlanmalı.
Tabii burada söz ettiklerimiz, evsel atık kategorisinde olan katı atıklardır. İzmir’de, hurda çelik işleyen demir çelik tesislerinden kaynaklı cürufların, gemi söküm tesislerinde oluşan ve önemli bir bölümü tehlikeli atık sınıfında olan atıkların ve geri dönüşüm tesisi adı ile faaliyet gösteren tüm işletmelerin atıklarının ayrıca değerlendirilmesi gerekli. Şu anda, bu atıkların, nerede ve nasıl bertaraf edildiğine dair kamuoyuna yapılmış tatmin edici bir açıklama bulunmuyor.
Son olarak şunu da eklemek isterim, bu röportajda ağırlıklı olarak İzmir’in çöp krizine değindik ama önemli kriz başlıklarından bir tanesi de İZSU’ya bağlı Çiğli Atık Su Arıtma Tesisi’nin özelleştirilmesi konulu ihale. AKP iktidarının on yıllardır yürüttüğü özelleştirme politikalarının yarattığı tahribat ortadayken, yerel yönetimler eliyle yeni özelleştirme adımları atılmasını asla kabul edemeyiz.
Bu özelleştirmenin İzmir halkının yeni çevre ve halk sağlığı sorunları yaşamasına neden olacağına bir kez daha dile getiriyoruz. Son iki yılda Çiğli ATT’ye çok yüksek maliyetli yenilemeler ve iyileştirmeler yapıldığı biliniyor, kapasite yüzde 35 oranında artırıldığı dönemde özel sektöre ihalesi gündeme geliyor. Kamu kaynakları ile yapılan bu iyileştirmelerin özel sektöre devir için hazırlık olduğu anlaşılıyor.
Halkın parasını özel sektöre peşkeş çekemezsiniz. Atık su arıtma gibi halk sağlığı açısından da önemli bir hizmeti özel sektöre devrederek yeni ve çok ciddi halk sağlığı sorunları yaşanmasına karşı duracağız.
İhale 7 Ekim günü saat 11.00’de İZSU’da gerçekleşecek, biz de bu ihalenin karşısında olduğumuzu haykırmak için o gün orada olacağız. İzmir halkını da bekliyoruz.
Kaynak : https://haber.sol.org.tr/haber/izmirin-cop-krizi-sorumluluk-kimde-neden-cozum-bulunamiyor-401788
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)