Emekli amirallerin bildirisiyle gündeme gelen Montrö sözleşmesi tartışmaları devam ediyor. Ticaret gemilerinin geçişiyle ilgili emekli Tümamiral Cihat Yaycı’dan dikkat çeken açıklamalar geldi.
Yaycı, Independent Türkçe’den Cahide Hayrunnisa Çiçek’e röportaj verdi. Yaycı, Türkiye’nin sözleşmenin hükümlerini 38 yıldır tam olarak uygulayamadığını bu nedenle ciddi gelir kaybına uğradığını savundu.
1990 yılında imzalanan tarife ile yıllık 150 milyon dolar gelir
Yaycı, 27 Temmuz 1990 tarihinde yayımlanan “Fenerler ve Tahlisiye Ücretleri Tarifesi” ile Türkiye’nin yıllık 150 milyon dolar gelir elde ettiğini söyledi. İşte Yaycı’nın konuya ilişkin açıklamaları:
“Altın Frank’ın Sözleşme tarihindeki karşılığı 100 kuruştu”
“Montrö Sözleşmesi’nin 1’inci maddesinde geçiş ve seyir serbestisini tasdik edilmektedir. 2’nci ve 3’üncü maddelerde ise ticaret gemilerinin geçişleri sırasındaki yükümlülükler belirtilmektedir.
Sözleşmenin 1’inci lahikası uyarınca, harç ve vergilerin “Altın Frank” değerinden, sancak farkı gözetmeksizin, tahsil edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Eğer bir ticaret gemisi boğazlara girdiği tarihten itibaren altı aydan fazla bir zaman sonra ikinci bir kez geçerse, sancak farkı gözetilmeksizin, “Altın Frank” ücretini ikinci kez ödemekle yükümlüdür.
Hâlihazırdaki ücret uygulaması;
27 Temmuz 1990 tarihinde yayımlanan “Fenerler ve Tahlisiye Ücretleri Tarifesi” uyarınca, ticari bir amacı gözetmeksizin, “Türk Boğazlarında” transit geçiş hakkını gerçekleştiren gemiler fener ve tahlisiye ücretlerine tabiidirler.
Montrö Sözleşmesi ve 2019 yılında yayımlanan Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Yönetmeliği uyarınca, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından uğraksız geçiş yapan gemilerin bazı yükümlülükleri bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de Türk Boğazlarında seyir serbestisinden yararlanmak için, vergileri ve harçları ödemeleridir.
Bu kapsamda, Montrö Sözleşmesi’nin 1’inci lahikası; “Yapılan hizmetin niteliğine göre (sağlık denetimi, fener ve şamandıra, kurtarma hizmetleri), kütüğe yazılı darasız tonajın her bir tonu üzerinden alınacak vergi ve harçlar tutarı Altın – Frank (Frankor) üzerinden tahsil olunacaktır. (Altın Frank’ın Sözleşme tarihindeki karşılığı 100 kuruştur). Boğazlardan geçen ticaret gemileri tahakkuk ettirilecek rüsum (resim) ve tekâlifi (yükümlülük) ister Altın Frank olarak, isterse ödeme tarihindeki kambiyo fiyatından Türk Lirası ile ödeyebileceklerdir” hükümlerini içermektedir. 1 Frank 0,290323 gram saf altına karşılık gelmektedir.
Merkez Bankası’nca TDI Genel Müdürlüğü ile Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü’ne gönderilen 25 Şubat 1983 tarihli talimat yazısına istinaden de: “Boğazlardan transit (uğraksız manasında kullanılmıştır) geçen gemilerden tahsil olunan sıhhi kontrol, fenerler ve tahlisiye rüsumunun hesaplanmasına ilişkin 7 Şubat 1983 günlü ve 83/6032 sayılı Gizli Bakanlar Kurulu Kararında belirtilen esaslar çerçevesinde 1 Altın Frank’ın indirimli değeri 0,8063 Dolar olarak bankamızca tespit edilmiştir” denilmiştir. O tarihten beri hesaplama bu yöntemle yapılmaktadır.
“Sabitlenen fiyatın yaklaşık 22/23 katıdır”
Dolayısı ile 1 Altın Frank’ın 0,8063 ABD doları olarak (tersten hesaplandığında; 1 gram altın =2,777725 ABD doları olarak) kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Günümüz fiyatları ile 1 gram altının fiyatı 62 ABD Doları’dır ve sabitlenen fiyatın yaklaşık 22/23 katıdır.
Dolayısı ile içinde 0,290323 gram altın içerdiği göz önüne alınarak, günümüzde 1 Altın Frank’ın 0,8063 ABD doları yerine 16/17 ABD doları şeklinde kabul edilmesi gerektiği son derece açıktır.
Bu durumda devletimizin Boğazlardan geçiş yapan gemilerden olması gerekenden 22 misli daha düşük ücret aldığını söylemek mümkündür. Başka bir deyişle, devletimiz geçiş ücretlerinde yüzde 94’e varan indirim yapmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Altın Frank kurunun sabitlenmesi ile son 30 yılda kaybı milyarlarca dolar olmuştur. Esasen Türkiye’nin Türk Boğazlarından elde ettiği geçiş gelirinin mevcut tarife uyarınca yıllık ancak 150 milyon ABD doları olduğu, Altın Frank uygulanması durumunda ise bu gelirin asgari 3 Milyar ABD dolarına yakın olması gerektiği düşünülürse, söz konusu kaybın ne kadar büyük miktarlara ulaşabildiği daha açıkça anlaşılacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin geldiği bu güçlü konumda, Montrö Sözleşmesi’nin tarifelerle ilgili mali yükümlülükleri gayet iyi savunularak ve kararlılığımız ortaya konularak, çok haklı olduğumuz bu konuda, mevcut tarifede günlük altın değerinden olmasa bile (yani 1982’de yaptığımız aniden geçiş ücretlerini 22 kat artırmadan) katsayının tedricen değiştirilebileceği ve makul artışlarla Altın Frank uygulamasına dönülebileceği mütalaa edilmektedir.
Söz konusu tedrici katsayı ve dolayısı ile geçiş ücreti artışı değişikliklerine dair yürürlük tarihi için armatör, donatan ve işletmeciler başta olmak üzere tüm ilgili taraflara münasip bir süre tanınmasında fayda mütalaa edilmektedir. Türk Bayraklı gemilere vergi iadesi ve diğer usullerle sübvansiyon yapılması da düşünülebilir.
Yükseltilecek ücretlerden bayrağı Türk olmayan, ancak donatanı Türk olan gemilerin de etkilenmesi söz konusu olabilecek ancak bu durum Türk Bayraklı olma yönünde bir motivasyon da doğurabilecektir.
Tüm bu değerlendirmeler muvacehesinde, Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi hükümlerine uygun bir ücretlendirmeye geçmesinin hukuken uygun olduğu gibi, siyasi, ekonomik ve güvenlik boyutları açısından da menfaatine olacağı, ancak bu geçişin yoğun bir diplomatik enerji gerektireceği kıymetlendirilmektedir.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)